31 Ocak 2010 Pazar

Bozkırkurdu

"Yalnızca Kaçıklar İçin"

"Görün işte,böyle soytarı kişileriz biz!Görün işte,böyledir insan!"Ve tüm şan ve şöhretler,tüm akıllılıklar,tüm ussal kazanımlar,insanlığın yücelik,büyüklük ve kalıcılığına yönelik tüm atılımlar yıkılıp gidiyor,maskaraca bir oyuna dönüşüyordu!

Haller'in acı çekmekte deha sahibi bir kişi olduğunu,Nietzsche'nin bazı özdeyişlerini doğrular nitelikte dahiyane denecek,sınırsız ve korkunç bir acı çekme yeteneğini kendi içinde geliştirdiğini anlamıştım.Öte yandan şunu da anlamıştım ki,karamsarlığının temelinde dünyayı değil,kendi kendini küçümsemesi yatmaktaydı;çünkü kurum ve kişiler üzerinde ne kadar acımasız ve kıyıcı konuşursa konuşsun,asla kendini dışarıda tutmuyor,eleştiri oklarını yönelttiği,aşağılayıp yadsıdığı ilk kimse her zaman kendisi oluyordu.


'İnsanların çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.'Ne anlamlı bir söz değil mi?Yüzmek istememeleri doğal,çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar,suda değil.Ve düşünmek istememeleri de doğal,çünkü yaşamak için yaratılmışlar,düşünmek için değil!Evet,kim düşünürse,kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa,bunda ileri bir noktaya ulaşabilir;ne var ki,karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.

Kendisini bu dünyadan ,bu yaşamdan dışlanmış görmesine karşın tutup canına kıymıyor,çünkü bir inanç kalıntısı,gönlündeki bu azgın  acıları son damlasına kadar yudumlayarak ölüp gitmesi gerektiğini söylüyor kendisine.

Derken ruhum güçlü duyguları,güçlü heyecanları yaşamaya yönelik şiddetli bir istekle yanıp tutuşuyor,gönlüm bu renksiz,sığ,belli normlara uydurulup sterilize edilmiş yaşama ateş püskürüyor;bir şeyi,örneğin bir mağazayı,bir katedrali ya da kendimi kırıp dökmek,pervasızca aptallıklara kalkışmak,önlerinde el pençe divan durulan saygıdeğer beylerin başlarından peruklarını sıyırıp almak,birkaç asi okul öğrencisinin eline özledikleri Hamburg gezisi için gereken biletleri tutuşturmak,küçük bir kızı baştan çıkarmak ya da burjuva dünya düzeninin kimi temsilcilerinin kafalarını koparmak için çılgınca bir heves duyorum.


Her şeyin-kitapların,manüskrilerin,düşüncelerin-yalnızlığın sıkıntısının,insan olmanın sorunsallığının,anlamını yitirmiş yaşamı yeni bir anlama kavuşturma özleminin damgasını taşıdığı,bunlarla doymuş durumdaki odamda her şey sona eriyor.

Şeytan us'tur,onun bahtsız çocukları da bizleriz.Doğadan kopuk,boşlukta asılı kaldık.

Harry'nin bir ya da iki ruhu olduğuna,bir  ya da iki kişilikten oluştuğuna inanması bir kuruntudur yalnızca.Çünkü insan bir değil,on ruhtan,yüz ruhtan,bin ruhtan oluşur.

"Yaşam konusunda bir fikrin vardı;içinde bir inanç,bir beklenti yaşıyordu;eylemlere,acılara ve özverilere hazırdın.Ama yavaş yavaş anladın ki,dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor;yaşam kahraman  rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil,insanların yiyip içmeler,kahve yudumlamalar,örgü örmeler,iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.Kim bunun başka türlüsünü ister,kim gönlünde yiğitliği ve güzelliği barındırır,büyük yazarları ya da ermişleri baş tacı ederse,o bir aptaldır,bir Don Kişot'tur"

Zırıltı yerine gerçek müzik,eğlence yerine kıvanç,para yerine ruh,gelişigüzel etkinlikler yerine eylem,oyun yerine gerçek tutku arayan birine bu sevimli dünya yurt olamaz.

Evet,geride kalmıştı hepsi,kaheh içilip boşaltılmış,onu yeniden dolduran çıkmamıştı.Yazıklanılacak bir şey yoktu,geçip gitmiş hiçbir şeye yazıklanmamak gerekiyordu.Yazıklanılacak tek şey şimdi'ydi,bugün'dü,yitirdiğim,sadece edilgen bir tutumla katlandığım,bana ne armağanlar sunmuş,ne beni fazla sarsmış bu sayısız saatler ve günlerdi.

Amaçlarından hiçbirini paylaşmadığım,sevinçlerinden hiçbiri bana bir şey söylemeyen bir dünyanın ortasında bir bozkırkurdu ve sefil bir münzevi olmayıp ne yapacaktım?

Yolunu şaşırmış,bulunduğu çevreye akıl erdiremeyen bir hayvan da olsam,içimde bir şey vardı yanıt veren,uzaktaki ve yüksekteki dünyaların yolladığı çağrıları alan bir şey vardı,beynimde binlerce görüntü üst üste yığılmış duruyordu.



HERMANN HESSE