21 Şubat 2011 Pazartesi

Aşkın Gözyaşları(Tebrizli Şems)

   Aşkın sizin bahçenize nur yağdırmasına ihtiyaç vardır..Aşkı bilmeyen bahçe,toprak,su olabilir mi?Bir kelime olabilir mi?Aşkı bilmeden bir insan yazmaya oturabilir mi?

  Yalnızlık aşkın vekaletidir.Ölüm aşkın keffaretidir.

  Arıyorum;içimdeki yakınlığı,yakınlıktaki içimi;içimdeki seni.Dönüp dolaşıyorum ey aşk.Dolaşıp duruyorum.

  Ne yangınlar var hanamde ey aşk.Bana ateşle dost olan bir İbrahim gerek.Arıyorum ey aşk.Yakınlaştıracak bir yol,yaklaşacak,yakına daha yakına ulaştıracak bir Burak,belki bir çıkış,belki bir yükseliş,belki bir umut,belki bir söyleyiş,belki bir iksir arıyorum.

"  Ey parendem bana,aşıklara karşı çok nazik,asudesin;ama diğerlerine karşı olabildiğince hırçın ve ürkütücüsün.Niçin?"

" Mevlana'ya ilk nasihatim,derin iç anlayışın açığa çıkması için dışarıya karşı sağır olmasını istemek olmuştur."

" Bir kağıt düşün ki bir yüzü sana,öteki yüzü de sevgiliye dönüktür.Yahut her yüzü bir başkasına çevrilmiştir.Kağıdın sana dönük olan yüzünü okuyabilirsin ama asıl dost ve sevgili tarafına dönük olan yüzünü okumak gerekir."

" Aşk kitapta olsa ne olurdu.Aşkı kitaplardan öğrenemessin,satırlara sığmayacak kadar bal kahrıdır o,gel anlatayım sana aşkı.Önce yak kitapları.Aşkı aşıklarda arama.Aşk,aşığın aynası değildir,bu nedenle körler çarşısında ayna satılmaz.Aşk kelime değil ki deftere kaydedesin,aşk paragrafları talan eder.Aşkın kitaba sığmayışı bundandır.Kitap yorum işidir,aşk yorumlar da yormaz yolunu.Aşkın kendisi başlı başına ucu bucağı gözükmeyen yoldur.Yola girenin dönüş hakkı yoktur.Yolun çukurundan çamurundan şikayet etme.Aşk çamuru nurlaştırandır.Unutma sen ruh denen nurun ile çamur denen bedenle buluşmasından doğdun.."

  Ben küfür eden kişiyi beğenirim;fakat beni öveni pek tutmam zira övgüden dönülürse daha kötü   olur.Münafık,kafirden daha kötüdür.Kuran'da dendiği gibi:
"İkiyüzlü insan cehennemin en alt katındadır."

  Sana geliyorum.Soluğum kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı,kah bir çöl gecesi gibi serin.

" Şeytanda bir şey hariç bütün insani özellikler mevcuttur.Şeytan aşkı bilmez.Aşk şeytana verilmemiştir.Aşk ademoğullarına verilmiştir.Şeytanın insanı kıskandığı çekemediği aşksızlığındandır.."

 "Ey Celaleddin talipsen yüreğime,yalnızlığını adayacaksın bana."

 "Dün,dünle beraber gitti cancağızım.Ne kadar şey varsa düne ait.Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

  Ne vazgeçebilirim senden ne de sana ulaşabilirim.Her gece hasretinle kapanır artık bu gözlerim her sabah güneşim solgunlaşır ayrılığın sancısıyla.Saklı tutamadığım sevgimi başladığı gibi bitirmeli geldiğim gibi gitmeliyim.

" Düşüncelerim,ipliği kopan tespih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz..Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana..Keşke yanımda olsaydın..Kelimelerim şelaleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam...Yanan alnım,müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin..Beni ne kadar ateşe versen de,hiçbir hatıramız küllenmez,bunu bilesin..Zümrüd-ü Anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar Turnalar gibi yine kanat vurarak yine revan olurum yollarına...

  Her yalnız aşık değildir;ama her yanmış aşkın kuytusunda yalnızdır.Ateşinden değil ateşsizliğinden yanmışım diyorum.Ey aşkın sesi,nefesi gel bir an evvel.Dinsin artık kıyametin gürültüsü.. "

" Karanlıklardayım ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor:bir baykuş kahkahası,bir kobra ıslığı..Karanlıklardayım.Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı.Yıldızım benim ve uzaklardasınız.

   Bu sergüzeştin neresindeyim,bilemiyorum.Kah kalkıyor,kah düşüyorum.Ölü şiirlerle yatıyor ve üşüyorum.Bilmiyorum acep var mıdır bu kör uykunun dibi."

   İnsanlar maşuk aramıyor,bencil duygularına köle arıyor.Köle buluyor ama aşkı bulamıyor..


SİNAN YAĞMUR



7 Eylül 2010 Salı

Tutku(Başka Dergisi)

Özgürlük mü,bağımlılık mı?
"Azı kar,çoğu zarar" demiş büyüklerimiz.Hiç bilgisayar kullanmadan,aşık olmadan,seks yapmadan geçer mi hayat?Bazen başka boyutları keşfetmeyi istemez mi insan?Haz almadan olur mu?
Yaşam bir tahterevallidir.Her iki taraf dengeli biçimde salındıkça,keyif verir.Bir taraf ağır basarsa,biri yere yapışır,diğeri havada kalır..

Aşk,varoluşunun bunaltısından kurtulmak ve arzusunun başka insanın arzusunu arzulayıcı özelliğinden kaynaklanan nihai eksikliğini tamamlama şansı vermek,iyilik vaat etmek için insana sunulmuş bir imkandı.


Aşk bir imkan olarak,üstelik aynı evrensel özellikler içinde hepimize sunuluyordu.Ama hepimiz onunla müşerref olamıyorduk(Kimlerin aşk davetine icabet edemeyecekleri,burada ele alınamayacak kadar uzun ve zaten bir başka konudur.Şimdilik yalnızca "narsistik"ler ve "şizoid"ler başta olmak üzere çok ağır kişilik bozukluklarının semtine aşkın uğramayacağını belirtmekle yetinelim)" Hep özlemini çektikleri aşkla karşılaşanlar ise,bu kutsal konuğu ancak kendi psikolojik aygıtlarının gücü ölçüsünde karşılaşıp ağırlayabiliyorlardı."Sağlıklı aşk yaşantısı",aşkın evrensel fenomenolojisinin olgun bir kendilik'(self)teki icrasıydı ama herkes aşkı kaldırabilecek olgun bir kendilik'e sahip değildi ki.."Vermeyince mabut,neylesin Mahmut" misali herkes,aşkı kendi ruhsal kapasitesinin elverdiği sınırlar içinde yaşıyor;kimisi bu kutsal yükü taşıyamıyor,aşk hastalığına yakalanıyordu.Aşk yolculuğunda hasta,bitap düşmüş olanların,hastalıklı,patolojik aşk yaşantılarının en temel özelliği,karşılıksızlık duygusuydu.Hastalıklı,patolojik aşık,kendi sevgisine asla istediği gibi bir karşılık alamadığı inancındaydı;aşk nesnesiyle ister gerçek ister hayali bir ilişki içinde yaşansın fark etmiyordu.Onlara sorarsanız en muhteşem aşıklar kendileriydi,onlar gibi seven bulunmazdı.

Ölüm,aşkın gölgesinde bekler.Sevmek dünyayı yok sayabilmek demektir,seven kişi endişe ve coşkunun bıçak sırtında gezinirken sorar:'Yeni bir dünya mı kazanacağım şimdi,yoksa dünyamı mı kaybedeceğim?'Öleceğimizi bildiğimiz için tutkuyla sevebiliriz.Ölümlülük duygusu aşkı zenginleştirir ve adeta onu var eder.Aşk,bize ölümsüzlük ve zamansızlık sunar.

Aşk bizi yaralar.Üzerimizde iz bırakır.Bıraktığı yaralar her örseleyici söz ve yaşantıyla yeniden kanar.Ruhun yaraları nadiren kabuk tutar.'Aşk ile yaralanmış herkes bunun izini yüzünde taşımalı ve bu yara görülmeli.Bırakın kalbinizin yarası görülsün.Çünkü sevgi yolunda yürüyenler bu yaralarından tanınırlar'der bilgeliğin kaynağı.

Aşk yaralar.Ama asıl olan,büyük şair gibi,'aşk derdiyle hoşem/el çek ilacımdan tabip'diyebilmektir.Bu yaranın merhemi tabiplerde değildir.Ancak aşk,aşkı iyileştirebilir.

Kant'a göre tutkular aklın kullanımını engeller.Seçimler yapabilmesini ortadan kaldırır.Çok baskın özellikleri vardır.Tutkunun bu güçlü yanını geleneksel bir terimle adlandırılıyor,Kant:En sakin kıl yürütmeyle birlikte gidilebilir,şiddetli tutkular.Aklın işleyişinden kaynaklanabilir.Herhangi bir duygulanım gibi gelip geçici fırtınalara benzemezler.Bir büyülenmedir tutkuyu yaşamak.Özgürlüğe zarar verir.Gelişmeyi reddeder.Bir hastalıktır.Bir bağımlılık,bir çeşit deliliktir.Saplantıdır.Şifası yoktur.Bir yönelim ele geçirir insanı ve diğer yönelimlere kapar.

Bağlanma yurdu,tutku yaşantısını sürekli kılar.Geçici heveslerin adı değildir,tutku.Anlık değildir.

Dış dünyaya ait nesneleri öncelikle nedenleriyle değil bizdeki imgeleriyle hayal ettiğimizden arzumuz nesneye buna bağlı olarak yönelir.

Kibar olanların mezar taşlarında tutku yazıyordu.Nasipleri kabalıktan yana olanların ölüm nedeni ihtirastı..

Sence mevsimler tutkuyla mı değişir,çiçekler meyveye ihtirasla mı dönüşür?Yoksa genlerindeki programın zorunlu açılışı mıdır kışın yerini bahara bırakışı,meyvenin tohum doğuruşu?

Yoksa tutku,her bir parçanın "bütünü gör" çığlığı mıdır?

Sıfatına coşku de,arzu de,ne dersen de aşırılığım sabit,evrensel,her zamana,her ortama uyan değişmez bir ölçüsü var mıdır?

Doğruyu bilmek yetmiyor,doğruyu yapmak da kolay değil.

11 Nisan 2010 Pazar

Malina

"    Bir gün gelecek,insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak;onlar,güzelliği görecekler,pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar,havalara yükselecekler,suların dibine inecekler,sıkıntılarını ve ellerinin nasır bağlamış olduğunu unutacaklar.Bir gün gelecek,insanlar özgür olacaklar,bütün insanlar özgür olacaklar,kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar.Bu,daha büyük bir özgürlük olacak,ölçüsüz olacak,bütün bir yaşam boyu sürecek."

"... O zaman bana öyle geliyor ki,Malina huzurlu,çünkü ben onun için çok önemsiz,artık çok bilinen bir ben'im;beni bir çöp gibi,varlığı gereksiz bir yaratıkmışım gibi fırlatıp atmış;sanki yalnızca onun kaburga kemiğinden yaratılmışım ve başlangıçtan bu yana onun için gerekli değilim,ama aynı zamanda da varlığı gerekli olan,karanlık bir tarihim;onun tarihine eşlik eden,o tarihi tamamlamak isteyen,ama onun kendi gölgesiz tarihinden ayırdığı ve araya sınır koyduğu bir tarih."

"   Ama anımsama dendiğinde,belleğim yalnızca alışılmış anıları,geride kalmış,eskitilmiş,terk edilmiş şeyleri dile getiriyorsa eğer,o zaman,içinde artık beni hiçbir şeyin rahatsız etmemesi gereken bir anılar dağarcığından henüz uzağım,hem de çok uzağım demektir."

"  Bu numarayı çevirebildiğimden bu yana hayatım nihayet akışını durduruyor,artık çarkın dişleri arasına sıkışmıyorum,çaresiz güçlüklerle karşılaşmıyorum,artık ne ilerliyorum,ne de yoldan çıkıyorum;çünkü nefesimi tutuyorum,zamanı durduruyorum,telefon ediyorum,sigara içiyorum ve bekliyorum."

"Parola,Ivan.Ve hep,hep Ivan..

  Çürümeye ve alışılmışa karşı,hayata ve ölüme karşı,hayatın rastlantıya bırakılmış bütün bu akışına karşı,radyodan gelen bütün bu tehditlere,gazetelerin manşetlerinden kaynaklanan vebaya karşı,üst ve alt katlardan damla damla gelen ihanetlere,içten ağırdan yürüyen kemirilmeye ve dıştan gelen yenip yutulma tehlikesine,bayan Breitner'in yüzünden her sabah yansıyan hakaret görmüş gibi ifadeye karşı ben burada akşamın erken saatlerinin nöbetini tutuyorum ve bekliyorum ve sigara içiyorum,giderek daha iyimser ve güven dolu,hep daha kendimden emin,daha güven dolu olarak;ve bugüne kadar görülmedik uzunlukta bir süre boyunca kendimden emin;çünkü bu parola altında zafer benim olacak."

Ingeborg Bachmann

1 Şubat 2010 Pazartesi

Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı

     Odama girdim,ayakkabılarımı çıkardım ve karanlıkta yatağa uzandım.Kan ve para,ve Kırmızı Şapkalı Kız ve Maymunlar Kralı Tarzan ve Öksüz Annie ve Peter'le Kurt ve Robin Hood ve Pazara Giden Üç Küçük Domuz ve Ayakkabıda Yaşayıp Çocuklarının Sayısını Bilmeyen Kadın ve Pamuk Prenses ve annemle babam ve ilkokul ve okulun dayısı Stanley Greenburg ve ilk işim ve duvarların dehşeti ve saatlerin katli ve fabrikalarda yanımda çalışan çizilmiş mermer gözlü işçiler,ki onları halihazırda öldürmüş işlerine tutunmaktı tek kaygıları ve yatağımdaki bütün orospular ve zavallı arabalarım,balta yürekler ve onlar aşağıda zengin bir salağın götünü yalıyorlardı,kandan ziyade para için;Komünizm çözemedi,edebiyat her zamanki gibi çuvalladı,cinayetse olamazdı..

     Budur ayyaşın sorunu: heyecanlanırsa çok içer,sıkılırsa çok içer,şansı yaver giderse çok içer,şansı yaver gitmezse çok içer,falan filan..


    "Hayır," dedim,"siyasetim yok,Tanrım yok.Yok böyle şeyler...Evet, seviyorum kadınları,hatta bazen aşık bile oluyorum ama her zaman mutlu etmiyor insanı aşık olmak...Yazılarımın anlamı ne?Şey,rahipleri tahrik etmek...Almanya mı?Almanya hakkında hiçbir şey bilmiyorum...Ne?Celine'i ve Knut Hamsun'u severim.Hemingway mi?Yazmayı biliyordu ama gülmeyi bilemedi...Hayır,özellikle söylemek istediğim bir şey yok...

   Kendinden nefret ettirebiliyorsan işinin hakkını veriyorsun demektir!

   Bedenini satmak isteyen bir kadın sahnede konçerto çalan konser kemancısından farklı değildir - geçim dünyası işte,bilirsiniz,ölüm yoldadır ama gelişini geciktirmekte hesap var.

 "babalardayım," dedim ona," şiir yazabiliyorum sadece,ayda yüz kadar, 27.kattan kendimi asansör boşluğuna bırakmam gün meselesi "

İnsanlar bana sürekli kendime fazla güvenmememi söyler durur.Ben de barmene işaret edip üç içki daha söyledim ve tekrar popüler,sahici ve insani kimliğime büründüm.


CHARLES BUKOWSKİ

31 Ocak 2010 Pazar

Bozkırkurdu

"Yalnızca Kaçıklar İçin"

"Görün işte,böyle soytarı kişileriz biz!Görün işte,böyledir insan!"Ve tüm şan ve şöhretler,tüm akıllılıklar,tüm ussal kazanımlar,insanlığın yücelik,büyüklük ve kalıcılığına yönelik tüm atılımlar yıkılıp gidiyor,maskaraca bir oyuna dönüşüyordu!

Haller'in acı çekmekte deha sahibi bir kişi olduğunu,Nietzsche'nin bazı özdeyişlerini doğrular nitelikte dahiyane denecek,sınırsız ve korkunç bir acı çekme yeteneğini kendi içinde geliştirdiğini anlamıştım.Öte yandan şunu da anlamıştım ki,karamsarlığının temelinde dünyayı değil,kendi kendini küçümsemesi yatmaktaydı;çünkü kurum ve kişiler üzerinde ne kadar acımasız ve kıyıcı konuşursa konuşsun,asla kendini dışarıda tutmuyor,eleştiri oklarını yönelttiği,aşağılayıp yadsıdığı ilk kimse her zaman kendisi oluyordu.


'İnsanların çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.'Ne anlamlı bir söz değil mi?Yüzmek istememeleri doğal,çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar,suda değil.Ve düşünmek istememeleri de doğal,çünkü yaşamak için yaratılmışlar,düşünmek için değil!Evet,kim düşünürse,kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa,bunda ileri bir noktaya ulaşabilir;ne var ki,karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.

Kendisini bu dünyadan ,bu yaşamdan dışlanmış görmesine karşın tutup canına kıymıyor,çünkü bir inanç kalıntısı,gönlündeki bu azgın  acıları son damlasına kadar yudumlayarak ölüp gitmesi gerektiğini söylüyor kendisine.

Derken ruhum güçlü duyguları,güçlü heyecanları yaşamaya yönelik şiddetli bir istekle yanıp tutuşuyor,gönlüm bu renksiz,sığ,belli normlara uydurulup sterilize edilmiş yaşama ateş püskürüyor;bir şeyi,örneğin bir mağazayı,bir katedrali ya da kendimi kırıp dökmek,pervasızca aptallıklara kalkışmak,önlerinde el pençe divan durulan saygıdeğer beylerin başlarından peruklarını sıyırıp almak,birkaç asi okul öğrencisinin eline özledikleri Hamburg gezisi için gereken biletleri tutuşturmak,küçük bir kızı baştan çıkarmak ya da burjuva dünya düzeninin kimi temsilcilerinin kafalarını koparmak için çılgınca bir heves duyorum.


Her şeyin-kitapların,manüskrilerin,düşüncelerin-yalnızlığın sıkıntısının,insan olmanın sorunsallığının,anlamını yitirmiş yaşamı yeni bir anlama kavuşturma özleminin damgasını taşıdığı,bunlarla doymuş durumdaki odamda her şey sona eriyor.

Şeytan us'tur,onun bahtsız çocukları da bizleriz.Doğadan kopuk,boşlukta asılı kaldık.

Harry'nin bir ya da iki ruhu olduğuna,bir  ya da iki kişilikten oluştuğuna inanması bir kuruntudur yalnızca.Çünkü insan bir değil,on ruhtan,yüz ruhtan,bin ruhtan oluşur.

"Yaşam konusunda bir fikrin vardı;içinde bir inanç,bir beklenti yaşıyordu;eylemlere,acılara ve özverilere hazırdın.Ama yavaş yavaş anladın ki,dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor;yaşam kahraman  rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil,insanların yiyip içmeler,kahve yudumlamalar,örgü örmeler,iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.Kim bunun başka türlüsünü ister,kim gönlünde yiğitliği ve güzelliği barındırır,büyük yazarları ya da ermişleri baş tacı ederse,o bir aptaldır,bir Don Kişot'tur"

Zırıltı yerine gerçek müzik,eğlence yerine kıvanç,para yerine ruh,gelişigüzel etkinlikler yerine eylem,oyun yerine gerçek tutku arayan birine bu sevimli dünya yurt olamaz.

Evet,geride kalmıştı hepsi,kaheh içilip boşaltılmış,onu yeniden dolduran çıkmamıştı.Yazıklanılacak bir şey yoktu,geçip gitmiş hiçbir şeye yazıklanmamak gerekiyordu.Yazıklanılacak tek şey şimdi'ydi,bugün'dü,yitirdiğim,sadece edilgen bir tutumla katlandığım,bana ne armağanlar sunmuş,ne beni fazla sarsmış bu sayısız saatler ve günlerdi.

Amaçlarından hiçbirini paylaşmadığım,sevinçlerinden hiçbiri bana bir şey söylemeyen bir dünyanın ortasında bir bozkırkurdu ve sefil bir münzevi olmayıp ne yapacaktım?

Yolunu şaşırmış,bulunduğu çevreye akıl erdiremeyen bir hayvan da olsam,içimde bir şey vardı yanıt veren,uzaktaki ve yüksekteki dünyaların yolladığı çağrıları alan bir şey vardı,beynimde binlerce görüntü üst üste yığılmış duruyordu.



HERMANN HESSE